Toplumların mutfak tarihine baktığımızda hemen hepsinde yağın baş köşede olduğunu görüyoruz. Bu konuda yazılmış kitaplarda yağ fışkıran her şeyin iyi kabul edildiği görülüyor. Rönesans döneminin ünlü tablolarında bile bu açıkça görülüyor. Mona Lisa sonuçta etli butlu bir hanım. Yani o zamanlar şişmanlık güzeldi. Resmedilen hanımlar, tasvir edilen melekler hep tombul görünümlüydüler. Çünkü zayıflık o zamanlar köylü sınıfına ait bir özellik olarak görülürdü.
Estetiğin Ötesine Geçtik
Konu sadece estetik bir süreçten ibaret değil. Ortalama insan ömrünün uzaması ile ilgili beklentiler ve daha sağlıklı yaşama arzusu insanlığın gelişiminde şişmanlığın önüne geçti. Bugün artık yağın genç vücutları yaşlandırdığı biliniyor. O fazladan kilolar kalp hastalıklarını, bağırsak kanserini, omurga problemlerini ve karaciğer yağlanmasını tetikliyor. Şeker hastalığı ise beş yaşındaki çocuklarda bile görülmeye başlandı.
Yani artık bazı ülkelerde açlıktan olduğu kadar tokluktan da ölünüyor. Özellikle A.B.Devletlerinde çocuklardaki obezite eğiliminin şiddete eğilim kadar can alıcı sonuçları olacağı konuşuluyor. Elbette önlemler de alınmaya çalışılıyor. Örneğin artık bazı eyaletlerde çocuklara karnelerinde notları kadar ağırlıkları ve vücut endeksleri de gösteriliyor. Bu konuda yapılacak tek şey çocuklarımıza sağlıklı beslenme alışkanlıkları verebilmek. Fast Food türü yiyecekler en az cahillik kadar tehlikeli yeni nesil için.